3 Kasım 2010 Çarşamba

Çocuğuna bir iyilik yapmak istiyorsan ona nasihat verme!

"Neden ben, ya da neden biz?" diye çok sordum. Öyle bir kuşaktanım ki, darbe çocuğuyum. Fakir bir ülkede doğdum, benzin kuyrukları falan derken Dünya'nın yükselen yıldızlarından olma yolunda değişen bir ülkede buldum kendimi. Kuş serisi derken bazı otomobil modellerinin lansmanının yapıldığı bir hale geldik. Halen toplumsal sorunlar bunaltıcı boyutta, üstelik de farklılaşarak.
2000 yılında 31 yaşında oluyoruz diye hesap yaparken yüzyıl değişti, daha ne olsun? Amma, bir şey var ki hepsinden önemli bence. Endüstri çağı bitti bilgi çağı başladı.
Düşünsenize ülkenin en iyi okullarından birini kazanıyorsunuz. Okulunuz sizi endüstri çağının yıldız adaylarından biri olarak yetiştiriyor, biraz da iş deneyimi falan derken, tam ayranınız kabardığında kendinizi hazırladığınız çağ sona eriyor. Nasıl yani?
Biliyorsunuz toplumu üçe ayırıyorlar artık. Analoglar, dijital göçmenler ve dijital yerliler (dijital doğanlar). Dijital doğanlarda sorun yok. 1980 sonrası doğanlar bunlar. Sorun diğer ikisinde. Ben ve muhtemelen bu yazıyı okuyan herkes dijital göçmen olmayı başardık en azından. Analogları da anlıyorum. Örneğin yakın bir arkadaşım (aynı zamanda yaşıtım) web sitesi ve e-postaları bizim sunucuda olduğu için arayıp "Abi bana mail var mı?" diye sormuştu. Anne, baba hikayelerine girmiyorum.
Dijital göçmenler olarak biz, pek çok şeyi dijital yapmayı başarmamıza rağmen halen o analog iç güdülere sahibiz. Tıpkı başka ülkelere göç edenlerin o ülkede yaşamayı öğrendikleri halde dansöz seviyor olmaları gibi. Geleneksel bilgilerinin oraya değil buraya ait olması gibi.
Aslında ayırım çok net gözlenebiliyor. Bir müzik parçasından bahsettiğinizde, dijital yerli, içgüdüsel olarak bir MP3'den bahsedildiğini düşünüyor. Dijital göçmen ise CD'den ya da radyodan.
Bu yazıyı kaleme alma sebebim de bu. Çevremi gözlemlediğimde ebeveynler olarak hepimizin doğal olarak çocuklarımıza nasihatler verdiğimizi görüyorum. Ama bunları dikkatle incelediğimde, özellikle endüstriyel sektörlerdeki kişilerin verdiği nasihatlerin de aynı şekilde geçmiş çağa ait olduğunu görüyorum. Facebook'a takılma, fazla PSP oynama, bilgisayar başında zaman geçirme. Erken yat, erken kalk vs.
Sonra oğlumu ve arkadaşları ile ilişkilerini gözlemledim. Genelde dijital tiplerle hemen kaynaşıyor. Dijital tipler? Kim bunlar diye dikkat ettiğimde, genelde ebeveynlerinin fazla karışmadığı çocuklar olduklarını gördüm. Ve fark ettim ki, karışmayınca, çocuk diğer çocuklardan, abiden, abladan öğreniyor. İşte bu sağlıklı. Sağlıksızmış gibi görünen aslında sağlıklı olan. Çünkü bugünün çocuklarının geçmişin çocuklarından öğrenebilecekleri neredeyse hiç bir şey yok. Acı, ama gerçek. Ama halen kendimizi tutamayıp onlara karışıyoruz ve ne yazık ki, ya korkmalarına neden oluyoruz, ya da ilerlemelerine fren.
Bunlar sadece bilgisayar ve Internet ile sınırlı da değil. Toplam yaşam biçiminden bahsediyorum. Örneğin pek çok ebeveyn yürüyen merdivene binmek üzere olan çocuğunu dikkatli olması için uyarıyor. Oysa ki bu çocuklar yürüdükleri gün yürüyen merdivene de binebiliyorlardı. Sonradan öğrenmediler ki. Onların yürüyen merdivende takılma ihtimali düz yolda düşme ihtimallerinden daha fazla değil.
Efendim, çocuğum Internet'te bomba yapmayı öğrenir diyenler de var. Çok şükür ki, biz oğlumuza hiç bir şeyi sorgulamadan kabullenmemesini öğrettik. O yüzden de uyku öncesi konuşmalarımızda o günlerde aklına takılan şeyleri sorar. Internet'teki kötülüklerden korumaya çalıştığımız bu çocukların kendi aralarında konuştukları cin, peri, ölüm, ucube yaratıklar vb. konuları duysanız ne yapacağınızı şaşırırsınız.
Velhasıl bizim, yani dijital yerli olmayanların, bu çocuklara vereceğimiz her nasihat geçmiş çağdan geliyor ve onlara bir şey kazandırmak yerine kaybettiriyor.
Bu yüzden de,geçmiş çağdan gelen herkesi, yeni çağın insanlarının kafalarını karıştırmamak üzere susmaya davet ediyorum

3 yorum:

  1. bu yazınızda yakındığınız şeyi yaparak bir paradoksa girmişsiniz.

    YanıtlaSil
  2. bende katılıyorm çocuklarımıza özgüven dugusunu aşılamalıyız...

    YanıtlaSil
  3. katılıyorum, ayrıca onların da birer birey oldukları gözden kaçırılıyor

    YanıtlaSil